1 Eylül 2018 Cumartesi

DOLAŞIKLIK

Herkese Merhaba!


Merhaba demişken bu sözcük için küçük bir araştırma yaparsanız Arapça "farab=ferahlık" yada Farsça "Benden size zarar gelmez" anlamında olduğunu göreceksiniz. Biz en çok bilinen ve ozanın da dile getirdiği şekilde "aç yüreğini bir merhabaya/kardeşin duymaz eloğlu duyar" anlamıyla ifade ederek sizi saygı ve sevgi ile selamlıyoruz. Orta Asya söylemi ile ifade etmek gerekirse "ezen bolsun" diyerek burada keselim ve ilk konumuza girelim.

Burada bulunma amacımız geçmiş ve gelecekte devlerle ve cücelerle yaşamış olduğumuz olaylar, bu olayların gelişim ve sonuçları üzerinde değerlendirmeler ile sizlerin yorum ve katkılarını alarak karanlıkları aydınlatmaktan ibarettir. Bilhassa uzay seyahatlerimizin dillere destan olacağı ümidindeyiz. Bu seyahatler boyunca yaşamış olduğumuz olayları, karşılaştığımız varlıkları ve bu varlıkların izdüşümlerini sizlerle paylaşmak ve sizlerin de düşüncelerinizi eleştirilerinizi almak bizi mutlu edecektir.

Bu noktada bir açıklama yapma ihtiyacı hasıl olduğu kanaatindeyiz: Nitekim 1935 yılında Schrödinger tarafından ortaya atılan "dolanıklık" ilkesi çerçevesinde bakıldığında ve daha da önemlisi, bundan yüzyıllar önce gerek Farabi (doğruyu keşfettiğiniz halde yanlışı bulmak hiç de zor değildir), gerekse Mevlana tarafından ifade edilen (bir kelebeğin kanat çırpışı arşı alada fırtınalar koparır) söylemleri bir arada düşünüldüğünde yukarıda yazdıklarım çok da garip olmayacaktır. 

Bilim dediğimizde akla gelen ilk şey matematik ve fen'dir. Oysa matematik ve fenne giden yol "Felsefe" den geçer. Felsefe insanın kendi kendine oynadığı bir soru cevap oyunudur ki bir anlamda hayatın da aynasıdır. Hayat ise doğum ve ölüm arasında sıkışmış bir başka muamma, bir başka sorudur! 

Soru deyince Sokrates'i anmamak nankörlük olur. Zira Sokrates'in "Atina bir At ben de bir at sineğiyim" diyerek çevresindeki insanlara, öğrencilerine sürekli sorular sorduğu, kendi kendine konuştuğu, çıkarımlarda bulunduğu, MÖ 500. yıllarda düzene karşı geldiği için yargılanarak ölüme mahkum edildiği ve baldıran zehirini içerek hayatına son verdiği bilgisini de araya sıkıştıralım. Yine Sokrates'in "mutlaka evlenin, eşiniz iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz" öğüdünü de sizlerle paylaşarak Felsefeye dair açıklamalarımıza devam edelim.

Matematik ve Fen'den yola çıkarak 1930'lardan 1200'lere oradan 900'lere ve bugünkü yazımızda en nihayi MÖ 500'lere kadar uzanan seyahatimiz sonucunda bilimin "Felsefe" ile mümkün olacağını ifade etmeye çalıştık. Zira Felsefe; en basit anlatımıyla saat geç oldu uyku vakti geldi çıkarımından hareketle yılı 12 aya, ayı 30 güne, günü 24 saate, saati 60 dakikaya, dakikayı 60 saniyeye, saniyeyi 100 saliseye, saliseyi ... (tamam bu kadar yeter) bölerek "an"lara ulaşmaya çalışma sanatından ibaret olup asil işlemi ile beyni çalıştırmak ve farklı hususlar arasında gerek bağlantı gerek ayrılıkları düşünmeyi gerektiren bir bakış açısı sunar. 

Kısaca siz "Düşünce" ye ket vurur, onu zincire bağlarsanız aramızda büyük patlama ile kurulmuş olan dolaşıklık zincirini koparmış olacak; Farabi'nin, Mevlana'nın, Schrödinger'in kemiklerini sızlatacak, insanların "Işınlama" ile uğraştığı çağımızda bilginin nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde var olduğunu bile bilemediğimiz uzayın en uzak gezegenine saliseden de kısa sürede nasıl ulaştığına dair tüm çıkarımların üzerine salça dökmüş olacaksınız.

Ezen bolsun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder